Bu dünya kimseye kalmaz!


Bugün Peygamber efendimizle ilgili anlatılan ve alıntı yaptığım hadiseyi, günümüzdeki yöneticilerin yaptıkları ile kıyaslayarak ve örnekler vererek sizlere anlatmaya çalışacağım...

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav) rabbimize karşı büyük bir korku içerisinde yaşıyordu. İnsanlara zulm eder veya haksızlık yapar kaygısıyla kalbi daima murakebe (nefsin hesaba çekilmesi) içindeydi...
Peygamberimiz "BEDİR" savaşına çıktığında, orduyu düzenliyordu ki, ashabın en hayırlısı bedir gazileridir. safları düzenlerken, Sahabe-i Kiram'dan biri savaş için saf tutmuş olan ordunun biraz önüne çıkmıştı.
Peygamberimiz de ashaba savaş planını anlatmak için onları asasıyla düzene sokuyordu...
Sonuçta bu bir savaş! Bir çarpışma! ve sonucu da ölüm!
Hz. Peygamber bu ön tarafa iyice çıkmış sahabeye "Ey adam geri çekil" dedi...
Adam duymadı...
Peygamberimiz yine "geri çekil" diye buyurdu...
Sahabe yine duymayınca,
Peygamberimiz sahabiye doğru ilerleyip, elindeki asa ile sahabinin karnına hafifçe vurur ve "geri çekil" dedi...
Sahabi Peygamberimize "Ey Allah'ın Rasulü canımı acıttın" dedi...
Bunun üzerine Peygamberimiz asayı sahabiye uzatıp, "al sen de bana vur" dedi...

Müslümanların en kutsal ve mübarek insanın söylemine dikkat edin!
"Asayı al sende bana aynı şekilde vur"diyor...
Biz bir savaşın içindeyiz ve sende bu ordunun komutanı olsan bile mi? Evet dedi Peygamberimiz...
Hatta kasıtsız olarak vurmuş olsan bile mi? Evet dedi Peygamberimiz yine...
Bunun üzerine sahabi asayı eline alarak (sahabinin adı Sevad) Peygamberimize "Ey Allahın Rasulü sen bana vurduğunda karnım çıplaktı, üstümde elbise yoktu, karnını aç bana vurduğun gibi vuracağım" dedi...
Bunun üzerine Hz. Peygamber gömleğini mübarek vücudu üzerinden çekip aldı...
Adam Peygamberimize doğru yöneldi ve ona sarılıp o mübarek karnını öptü...
Evet öpüyor çünkü Sevad onu içten seviyordu...

Hz. Peygamber tüm malları kendine ayırıp insanları bir kenara itmedi.
Aynı şekilde memleketin doğal kaynaklarını tekelinde alıp diğerlerini bundan mahrum bırakmadı...
Sahabe fakirlik ve sefalet içinde yaşarken kendisinin evinde kuş tüyünden yataklar, koltuk takımları, envai çeşitten yiyecek içecek mi vardı? Hayır!

Hz. Peygamber ashabın bu yaptığından dolayı, ona ne bir kırbaçla vurdu, ne zebanilerine alın bu adamı zincire vurun, ne de onu hapse atın dedi...
Sen kimle konuştuğunun farkında mısın da demedi.
Yahut ashabına yakalayın, götürün bu adamı şeklinde bir işaret de etmedi...

Sahabe aç kaldığında, Hz. Peygamberde onlarla birlikte aç kalırdı. Hasta olduklarında, o da hasta olurdu. Üzüldüklerinde, o da üzülürdü...
Hz. Peygamber vefat ettiğinde hanımını doyurmak için aldığı bir arpa karşılığında verdiği zırhı yahudi de rehin kalmıştı...
Devletin bütün malları elimin altında onlarla istediğimi yaparım demedi...
Hz. Peygamber onları isminin tekrarlandığı ezgileri ezberlemeye mecbur etmedi. Buna ihtiyacı yoktu..
Evlerinde kendisinin resmini asmaya da mecbur etmedi.
Aynı şekilde onlara kendisini zorla sevdirip, yüceltmeye de zorlamadı...
Hz. Peygamber kendini sevmelerini gerekli mi kıldı? Asla!
Onlarla sohbeti ve onlara karşı adaletli davranması sebebiyle onun sevgisi kalplerine giriyordu...

"Al sopayı sende bana vur" demesi... Şimdi sorarım sizlere,
Bugün hangi yönetici böyle bir şey yapar.
Yöneticileri demiyorum daha aşağı olanlar içinde durum aynı.
Bakan veya herhangi bir müdür...

Şimdi burada halkına adil davranan, onları köle olarak değil, hür olarak yetiştiren mübarek bir insan... Maalesef günümüzdeki bazı yöneticiler halkının köle topluluğu, koyun sürüsü olmalarını arzuluyor... Hatta içlerinde akademisyenler olsa bile, koyunun yaşadığı gibi yaşaması, yüksek derecede diplomalara sahip olsa, millet içinde bir makamı ve mevkisi saygınlığı olsa bile biat etmeleri isteniyor...

Tıpkı çobanların peşinden ayrılmayan koyun sürüsü gibi sende peşim sıra yürü, emrim altına gir, bu konuda hiç bir söz, itiraz ve görüş kabul etmeyen ve bunu baskıyla insanların yaşam tarzı olmasını isteyenler var...
Peygamber efendimiz insanları hür bireyler olarak eğitiyor ve yetiştiriyordu.
Elinin altındaki bir köle veya bir koyun sürüsü olarak görmüyordu...

Halkına zulmeden, onlara koyun sürüsü gözüyle bakıp muamele eden, bir kadının, bir çocuğun ve bir erkeğin bir ekmek alabilmek için muhtaç olmasını umursamayan, bundan hoşnut olan, kendi ve hanedanın karnını doyurup, saraylarında sefahat, nimet ve bolluk içerisinde keyif süren zalim yöneticilerin ve devletlerin çöküşünün ve halkına zulmedip onlara baskı kuran yöneticilerin devrilmesindeki en büyük sebep budur...

Saraylarda zevk içinde yokluk nedir bilmeden yaşayıp, geldiği yeri unutan, halkını Müslümanlık ve din sömürüsü ile uyutup, bir eliyle ülke nimetlerini kendi çıkarları için kullanan, bir eliyle milletin boğazını sıkan diktatörlerin kanlı bir şekilde devrilmesi tarihin sayfalarında yazılan örnekler ile doludur...
Yemen cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih gibi,
Libya Cumhurbaşkanı Kaddafi gibi,
Irak'ın devrik ve asılan lideri Saddam Hüseyin gibi...

Bu dünya kimseye kalmaz!
Özellikle de zalimlere hiç kalmaz!

Google+'da Paylaş

Yazar Unknown

Yazar Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı Cumhuriyetçi, Sosyalist, laik, yenilikçi, modern, ülkesine ve bayrağına gönülden ve yürekten sahip çıkan biridir.
    Blogger Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder