Kim kazandı!


İlki Taksim meydanında, ikincisi İzmir Gündoğdu meydanında CHP tarafından yapılan "Cumhuriyet ve Demokrasi mitinglerinden" hemen sonra, özellikle partili başkomutanımız (!) sadece yüzde 50' nin Cumhurbaşkanı olan Erdoğan ve emir erleri tarafından organize edilen, Yenikapı' da "Şehitler ve Demokrasi mitingi" düzenlendi. Birlik ve beraberlik vurgusu adı altındaki mitinge İktidar dahil, Mecliste grupları bulunan muhalefet partileri (HDP hariç) ve kendilerine yakın gördükleri tüm STK' ları davet ettiler. Bu dar zihniyetli, beyinleri ile dilleri arasında sürekli iletişim kopukluğu yaşayan, vicdanları sadece Mısırlı Esma' ya ve dün çok muhterem hoca efendi ve bugün FETÖ terör örgütü elebaşısı dedikleri hoca efendiye olan hasretlerinden dolayı gözyaşı döküp, birbirlerine sarılarak, ne olur artık dön diye yalvararak ağlayanlar, söz konusu kendi menfaat ve çıkarları olunca önüne yattıkları yandaş işadamlarının milletin A.... koymalarına ve anaların ağlamasına göz yummaya, kör ve sağır bir şekilde duygusuzca devam ediyorlar...

Gitmesini asla istemediğim Genelbaşkanımız sayın Kılıçdaroğlu' da bu mitinge katıldı. Miting öncesi kişisel facebook sayfamda bu mitinge neden katılmaması gerektiğini yazmıştım. Hala da katılmamasını isterdim. Neyse artık katıldığına göre, şimdi bu mitingden sonraki kendi düşüncelerimi beğenirsiniz, beğenmezsiniz bugünkü yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum...

Öncelikle mitingde yaptığı konuşmanın içeriği diğer konuşmacılara göre çok daha gerçekçi ve doğru tesbitlerle doluydu. 12 maddelik Taksim manifestosundaki ve Gündoğdu meydanındaki konuşmasına benzer, Yenikapı'da da çok önemli konuları vurguladığı 10 maddelik bir konuşma yaptı. Konuşmada kullanılan dil bana fazlasıyla siyasi kelimelerle dolu geldi. Meydandaki kalabalığı kendi örgütü sandı sanırım. Tamamen bizlerin bildiği ve anladığı konuların ve kelimelerin altını kalın bir kalemle çizerek anlatmaya çalıştı...
Bu kelimelere tek tek bakacak olursak eğer;

Demokrasi: Bu kelime asla araştırmayan, sorgulamayan ve çoğu Kur'an-ı Kerim dahi hiçbir kitap alıp okumayan insanların, inanın 15 Temmuz sonrasında duyduğu bir kavramdan öteye geçmez. Anlamını bilmedikleri ve asla inanmadıkları bu kelimeyi, her meydana çıktıklarında, ağızlarından düşürmedikleri "Tekbir" kelimesiyle eş değer olarak görürler...

Parlamenter sistem: Kendilerine o kadar yabancı gelen bir kelime ki bu; ne işe yaradığını bilmedikleri bu kavramın, "ulemalardan" oluşan "dini kararlar" alan bir yönetim sistemi olarak algılarlar...

Bağımsız medya ve bireysel özgürlük: Bağımsızlık ve özgürlük onlara o kadar gereksiz gelen bir kelimedir ki, akıllarını rehin bıraktıkları bir iradenin verdikleri ve gösterdikleri ile yetinirler. Fazlasını zararlı olarak görürler...

Laiklik: Onlara en tehlikeli gelen bir kavramdır. Asla duymak istemedikleri bir kelimedir. Tamamen dini yasaklayan, din düşmanlığı anlamına gelen bir anlayış olarak görürler...

Öz eleştiri: Bu kadar yobaz, kara cahil, kendi çıkar ve menfaatlerini düşünen bir topluluğun asla yapmayacakları bir durumdur...

Eğitim sistemi: Akıl ve bilimsel yollarla yapılan bir sistem yerine, tamamen "dini referanslara" ve "hurafelere" dayalı her şeyi yasaklayan bu zihniyetteki insanların tek bildikleri ve istedikleri "İmam hatip okulları" adı altında boş bir dini eğitim veren, geldiğimiz bu teknolojik ve modern çağda bile, gerici bir sistemi isterler...

Cami, kışla, yargıda din ve siyaset: 1980 darbesinden bu yana ve son 14 yılda siyaset ve din o kadar çok yerde kullanılmaya başlandı ki, hızına bizler bile yetişemiyoruz artık. Kendilerine yarayacak ve bu konuları lehlerine çevirmek için o kadar çok tavizler verildi ki, o kadar çok bilinçli hareket edilerek, planlar yapıldi ki, bunları kendi lehlerine kullanmakta bir sakınca görmüyorlar. Allah bizleri affetsin, milletimizden özür diliyoruz diyerek hala demokrasi nöbeti tutan insanlarda kandırılmaya ve aldatılmaya devam ediliyorlar...

Atatürk ve Cumhuriyet: Bir dönem üzerlerinden çıkarmadıkları milli görüş gömlekleriyle gelip, daha sonra bu gömleği, değiştim diyerek çıkaranlar, dün açıkça Atatürk ve ilkelerine ağızlarından salyalar akıtarak hakaretler edenler, Cumhuriyet ve değerlerini yıkmaya çalışarak "Hedef 2023" diyenler, bugün tam tersi bir "U" dönüşüyle hepimizden daha fazla bu değerlere sözde sahip çıkmaya çalışıyorlar. Bir sürede bunları kullanacaklardır. Samimiyetsiz oldukları ve dürüst olmadıkları çok açık bir şekilde belli oluyor...

Balyoz, Ergenekon ve kumpaslar: Bu davaların savcısıyım diyerek hata üstüne hata yapan ve her seferinde bu yanlışları yapanlara gerekli desteği her zaman veren bu kara cahil topluluğa bu sözler hiç bir değer ifade etmiyor maalesef. Bir kulaklarında giriyor, diğer kulaklarından çıkıyor...

Halkın anladığı dilden konuşmadığınız sürece, ne anlatırsanız anlatın, ne konuşursanız konuşun, anlattığınız ve konuştuğunuzla kalırsınız. Siyasi ve süslü kelimelerle meydanlarda toplanan 5 milyona, görsel  ve yazılı medya yoluyla sizi izleyen ve dinleyen diğer milyonlara da ulaşamazsınız. Vermek istediğiniz mesajları, algılama kapasitesi düşük bir topluluğa bu zor kelimelerle veremezsiniz. Çünkü anlamlarını bilmedikleri ve inanmadıkları konuşmaları dinlemezler. Basit bir dil ve basit kelimeler kullanmanız daha anlaşılır olmanızı sağlardı. O yüzden Yenikapı' ya gitmeniz genel çerçevede birleştirici bir görüntü vermesine rağmen, onlar için hiçbir şey ifade etmedi maalesef...

Daha önce de "olağanüstü bir durum olmadığı sürece asla kaç-ak saraya gitmem" dediniz. OHAL gelince olağandışı ve olağanüstü bir şekilde vatan-millet aşkına kaç-ak saraya gitmek zorunda kaldınız. Yenikapı' ya da giderek bu ülkeyi yönetmekten aciz bu kesim ve bizler hariç, her kesim tarafından kolayca kandırılmış iktidarın durumunu meşrulaştırarak destek oldunuz. Mazlum ve gerçekten mağdur olan bir sürü kişinin hesabını sormanız gerekenlere sormadığınız gibi ve iktidarın koalisyon ortağı gibi hareket ettiniz. Bu durumla tabanda ayrışmalara, tartışmalara, kırılganlıklara ve küslüklere yol açmış oldunuz...

Bu tür söylemler ve katılımlar örgütün tabanında sizin liderliğinizin eleştirilmesine, bölünmelere, gruplaşmalara, karamsarlığa, umutsuzluğa ve size olan güvenin azalmasına yol açarken, karşı tarafı ise bir kemikleşmeye, birbirlerine ve liderlerine ölümüne bağlanmaya ve davalarına daha fazla inanmalarına yol açıyor. Bizler "konu vatansa, gerisi teferruattır" diye düşünerek menfaat ve çıkarlarını, kendimizi ve partimizi düşünmeden adımlar atarken. diğer taraf ise her türlü olayları mağduriyete çevirerek, sadece o koltukta oturmak, vatan yerine kendi menfaat ve çıkarları için kullanmaya devam ediyor. Nasıl ki dün asla inanmadığı değerleri samimiyetsizce bir araç gibi kullanıp çöpe attılarsa, bugün ve yarında zamanı geldiğinde vatan için yapılan bu fedakarlıkları samimiyetsizce ve acımasızca bizlere karşı kullanacaklardır...

Son günlerde İsrail' den özür dilediler, Rusya' dan özür dilediler ve yakında Esad'a tekrar kardeşim derse şaşırmamak lazım. Dün söylediklerinin bugün tersini yapıyorlar. Bugün bir fırıldak hızında dönüp duruyorlar...

Şimdi de sosyalist ve milli söylemlerde bulunurken ve sol değerleri bir araç gibi sömürmeye ve kullanmaya başlayarak "sola" sinyal verip, küskün, kırgın tabanımızın oylarına göz dikerken, bizlerde tam tersi bir durumla "sağa" sinyal veriyor ve onların bugüne kadar kullandığı muhafazakar değerlere ve dini söylemlere yönelmeye başladık gibi nedense. ama o taraftan bize asla oy gelmez...

Bu kadar sapmaya gerek var mı?
Bu kadar fedakarlığa gerek var mı?
Sizce bu durumda ülke mi kazandı?

KİM KAZANDI!!!















Google+'da Paylaş

Yazar Unknown

Yazar Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı Cumhuriyetçi, Sosyalist, laik, yenilikçi, modern, ülkesine ve bayrağına gönülden ve yürekten sahip çıkan biridir.
    Blogger Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder