Yaşadığımız bu son olaylarla, iktidarın ihtiyacı olan ikinci bir 28 şubat mağduriyeti yaratılarak, iktidara geldikleri günden bu yana her yaptıkları hataları geleneksel mağduriyete çevirip, halkı hep "MİLLİ" diyerek kandırmaya devam ediyorlar. Öyle ya da böyle bu bir şekilde elde edilerek yapılmaya devam edecek gibi de görünüyor. Örnek olarak, "kandırıldık, aldatıldık Allah bizi affetsin", "ne kadar ahmakmışız", "cinler bizi çarptı" gibi söylemlerle ancak çocukları kandırır gibi, ülkeyi ve milleti sömürmelerini anlamak zor olmasa gerek. Bunca yıldır ülkeye ve halka yapılan zulüm ve baskıları sanki gizli dış güçler yapıyormuş gibi, bir anda kendilerini "Demokrasi kahramanı" olarak lanse etmeye başladılar. Bu "geleneksel mağduriyet edebiyatları" 14 yıldır sürüyor ve daha çok uzun yıllar sürecektir...
Siz adına ister "Fetocu darbe", ister "paralel yapı", isterseniz de "tiyatro oyunu" ne derseniz deyin, en başından beri başarısız olması için planlanmış ve başlatılmış, dalkavukların oynadığı bir orta oyunu ile, bana göre her fırsatta dile getirdiğim gibi Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla en büyük ikinci şok dalgasıyla bu darbeler öncelikle ülkemize ve özellikle de TSK' ya vurulmuştur. 15 Temmuz yeni Türkiye'de gişe hasılatında hayal kırıklığı yaratan yeni bir film gibi vizyona girerek, yeni bir dönemin başlangıcı olarak tarihteki yerini almıştır. Bu olay, bugün ülkemizin başında bulunan yönetime çok büyük bir koz ve güç olarak yansımıştır. Bu olayla birlikte "OHAL" hayata geçilerek başkanlığa (tek adamcılığa) giden yolun önü açılmış oldu. En küçük demokratik hak ve özgürlükleri dahi ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaların önünde de bir engel kalmamış oldu...
Peki bundan sonra neler olacak?
-Toplum ya bendensin, ya da değilsin denilerek daha fazla baskı altına alınacak...
-Olmayan muhalefet daha da pasifleştirilerek, tamamen kendilerine göre yeniden dizayn edilecek... (artık kasetlerle mi yapılır bilemem)
-Demokrasi adı altında bu oyun oynanmaya devam edilecek...
-Diktatörlük rejimine giden yolun önü iyice açılacak...
-Toplum iyice kutuplaştırılarak iç karışıklık ve çatışma ortamına sürüklenecek... (Darbeden sonraki Malatya, İstanbul Armutlu-Gazi Mahalleleri ve Ankara Tuzluçayır'da yapılan kışkırtma denemeleri gibi)
-Din ağırlığı toplumsal yaşamda daha fazla hissettirilecek... (radikal dinci islamcılar, cihatcı örgütler, tarikat ve cemaatler devletin yedek gücü olarak kullanılacak tabi zamanla ters tepebilir bugünkü gibi)
-İktidar gibi düşünmeyenler darbeci, vatan haini denilerek işten çıkarılacak, hapse atılacak...
-Toplum ve ülke tüm hızıyla bir iç savaşa doğru götürülecek...
-Basının tamamı artık havuz medyasına girecek ve yandaş medya olacak...
-Özgür gündem, Evrensel, Solhaber, Birgün ve sendikal org. gibi kuruluşlara yapılacak baskı ve baskınlarla ya kapatılacak ya da Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri gibi şimdiden bu mesajı alarak kendilerini düzeltme yoluna giderek ve tamamen havuz medyasına dönüştürülecekler. Doğan medyası zaman zaman eleştiri yapsa da, boynundaki tasmanın sahibi ne zaman höt derse hemen kontrol altına alınabilecek bir hazır ol vaziyetinde zaten...
-Legal olarak siyaset yapan Kürt-Alevi ve etnik kökeni farklı siyasetçiler istenildiğinde dokunulmazlıkları kaldırılarak dokunulabilinecek ya da artık dokunulamayacak! duruma getirilecekler...
-Yandaş olmayan muhalif sendikalar ve STK'lar hukuk dışı baskılarla tasfiye edilecek ve tamamen yok edilecekler...
- Aynı şekilde Sosyalist, Kemalist ve hukuktan yana olanlarda geçmişte de uzun tutukluluk dönemlerinde yapıldığı gibi cezaevine konulacaklar...
-Tam itaat ve biat istenecektir...
Yine demokrasi nöbetleri adı altında kışlaların önünde hala süre gelen iş makinelerı ve kamyonlarla kapatma olayları ile TSK' nın iyice itibarsızlaştırılmasına devam ediliyor. 10-15 yıl önce yapılan "Türkiye'de en güvendiğiniz kurum hangisidir?" anketinde açık ara farkla yüzde 80-90 gibi oyla birinci olarak "TSK" cevabı verilirken, maalesef son yıllarda yapılan müdahalelerle TSK iyice değersizleştirildi. Şimdi yeterliliği ve tecrübesi olmayan sivil diktanın emrine verilmeye başlandı bile. askeri liselerin kapatılması, Milli savunma Üniversitesinin kurulması, Harp okullarının ve GATA' nın YÖK' e, MİT (Daha önce bir yasayla başbakanlığa bağlanmıştı) ve Genelkurmaybaşkanın direk Cumhurbaşkanına, Kuvvet komutanlarının Milli Savunma Bakanına bağlanması, kışlaların bazılarının kapatılması ve şehir dışına çıkarılması (bana göre bu durum yandaşa yeni rant kapıları yaratacaktır), Yüksek Askeri Şura yapısının yeniden değiştirilmesi, OHAL'in verdiği yetkilerle (KHK=kanun hükmünde kararnamelerle) bir gecede 91 sayfalık maddelerle yasalaştırılarak, bana göre havuz medyası görevi gören Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe sokuldu. Bu ve bunun gibi kararlar alınarak istedikleri zaman istedikleri kanunu meclise gerek duymadan çıkarıyorlar artık. Tüm bu kararlar muhalefete bile danışılmadan bir gecede ben istedim ve yaptım mantığıyla oldu bittiye getiriliyor. Meclise dikkat ederseniz saldırıdan sonra artık salı günleri partilerin sadece grup toplantısı yaptıkları ya da ziyaret edilen bir müze veya turistik gezilerin yapıldığı sembolik bir yer haline gelmiş durumda...
15 Temmuzdan bu yana her gece "Demokrasi bayramı" ve "Demokrasi nöbeti" adı altında yapılan kutlamalar devam ederken, siz kalkın 30 Ağustos Zafer bayramı kutlamalarını "millet ağır bir travmadan çıktı" diyerek 26 gün kala iptal edin. Yerseniz! O cücük beyinlerinizle yandaşlarınızı kandırabilirsiniz. Resmen bizim aklımızla oynamaya devam ediyorlar. Ama bizleri kandıramayacaksınız. Yaptığınız her hatayı, hileyi ve hainliği biliyoruz. Asla da unutmayacağız...
Atatürk' ün gençliğe hitabesinde söylediklerinin bugün ne kadar doğru çıktığını görüyor ve anlıyoruz. O yüzden sizler ne yaparsanız yapın, ne kadar baskı uygularsanız uygulayın bizler yine Atatürk' ün göstermiş olduğu çağdaş muassır medeniyetler seviyesinden ve yolundan sapmadan, korkmadan, yılmadan yürüyeceğiz ve bize vasiyet ettiği bilimin ışığını asla söndürmeyeceğiz...
"Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir...
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" | |
Mustafa Kemal Atatürk 20 Ekim 1927 |
0 yorum:
Yorum Gönder