Yaşamı boyunca hiçbir başarı elde etmeyen, kendi ayakları üzerinde durmayı beceremeyenler, emek, hak, hukuk ve alın teri nedir bilmeyen iki ayaklı çakallar başkaların avıyla beslenirler. Bu iki ayaklı çakallar yorulmadan yaşamlarını bu şekilde sürdürüyorlar...
Belgesel ve haberler sayesinde dünyanın değişik coğrafyalarında olan biteni görmek fırsatı yakalıyoruz. Kanallarda sadece doğayı değil vahşi hayvanların yaşamını da seyretmekten zevk alıyor, zaman zaman da bu yaşamlarla insan yaşamı arasında paralellikler kurarak bundan dersler çıkarmak gerekir...
Aslında bu hayvanların nasıl yaşadıklarını belgesellerde zaman zaman hepimiz izliyoruz. Biliyorsunuz, çakallar, avlanan hayvanlar değil. Yaşamlarını başka hayvanların avladıklarından çalarak sürdürüyorlar. Örneğin Arslan avlanıyor, kendisinin ve yavrularının karnını doyurduktan sonra artanı bırakıp gidiyor. Çakallar da kalanı mideye indiriyor. Ya da, çita gibi kendilerinden daha güçsüz olan hayvanların avlarını, sürü halinde gelip, avcıyı korkutarak kaçırmak suretiyle ele geçiriyorlar. Bu nedenle, hiçbir hayvan çakalı yakınında istemiyor ve onların kokusunu aldığı zaman da oradan uzaklaşıyorlar...
Çakal bu problemi çözebilmek için, aslan, çita gibi avcı hayvanların "sidikleri ve dışkıları" üzerine yatıp yuvarlanıyor, böylece takip ettiği avcı hayvanın kokusuna bürünerek kendi kokusunu gizliyor ve rahatça avcı hayvanın yakınına kadar sokulabiliyor...
Aslında çevremize baktığımız zaman bu çakalların iki ayaklı olanlarını görmek çok da zor olmasa gerek. Etrafımızda, yakınımızda katıksız iki ayaklı çakallardan çok sayıda var. Rüzgarın estiği yönü çok iyi tahmin edip, kokuları alınmasın diye herkesten önce rüzgara doğru yürürler, koku ve şekil değiştirerek asıl avcıların etrafına sokulur ve onların rantını yerler. Bunları, iş hayatında, medyada, parti çalışmalarında sık sık görmek mümkündür. Tıpkı leş yiyen çakallar gibi, çirkin, iğrenç ve mide bulandırıcıdırlar...
İşte anlatmak istediğim konu da şu. Bizim etrafımızdaki iki ayaklı çakallar da birilerinin, "sidikleri ve dışkılarını" kendilerine sürerek onların gölgesinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Ne yazık ki, bunlardan kurtulmak mümkün değil. Bizim başarılarımızdan ganimetler çıkartarak varlıklarını sürdürürler. Sevilmezler ama büyük bir yüzsüzlükle etrafımızda dolanırlar. Her şeyimizi elimizden almak için büyük çaba harcarlar. isteyerek değil zorla alırlar. Çalarak, çırparak, döverek, kovarak, söverek alırlar. Hırsızların tamamı bunlardan oluşur. alınları asla terlemez. Çünkü bizim gibi insanların emekleriyle beslenirler...
Önemli olan onları sofraya oturtmamaktır. Artıkla beslendikleri sürece muhtaç ve korkaktırlar. Onlara doğru dönüp kükrediniz mi ortadan yok olurlar. Ama, çakallarla sofraya oturursanız, sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız. Herhangi bir şekilde mutlaka ama mutlaka bu çakallar tarafından hepimiz ısırılmışızdır. Ne yaparsanız yapın iki ayaklı çakal konusu çözümsüzdür...
İki ayaklıların çakallıkları, cesaretlerinden değil, aptallıklarından gelir. Bunlar kesinlikle yürekli olamazlar. Çakallar birbirlerine saldırırlar mı? Elbette saldırırlar. Ama ortada bizim gibiler olduğu sürece önceliği bu hususa ayırırlar...
Siz siz olun;
ÇAKALLIK YAPARAK BAŞKALARININ SİDİĞİ İLE GERDEĞE GİRMEYİN!
0 yorum:
Yorum Gönder