Birleştirici Tek Güç!

Şimdi kendimizi aldatılmış mı, kandırılmış mı hissedelim...
Daha dün çok sesli bir koroya izin verilerek ve hukukla yönetilirken, kuvvetler ayrılığı varken, bugün etle tırnak olmuş bir şekilde, kulakları tırmalayan ve sinir bozucu tenor sesle, hukuksuz,anayasasına uyulmayan ve ileri demokrasi ayağıyla yönetilen bir ülke haline geldik. İktidarı belli olan bir ülkenin, ne muhalefeti belli, ne de ses çıkarabilecek çapta güçlü bir oluşumu belli. Yere göğe sığdırılmayan, her yerinden öpülen ve g..kılları tarafından neredeyse dini değerlerimize eş tutulabilecek bir zihniyet tarafından yüceltilen, dilleri dışarıda dolaşan yalakalarla dolu bir ülkede yaşamak acizliğine bizleri düşüren ve küçük düşünenler yüzünden geldiğimiz durum ortada. Bunu asla hak etmiyoruz...

Memleketin büyük bir kısmı Saray'a biat etmiş, koltuğunda oturan padişah karşısında iki büklüm olmuş ve teslim olmuş vaziyette. Saray ise, sadece koltuk karşılığında çok açık bir biçimde Abd'ye teslim olmuş, vatanı satmış durumda. Bizler hala neden bu kadar pasif ve silik bir siyaset yapıyoruz, bunu anlamak gerçekten çok zor. Vatanın satılması mı, Zülfiyar'e dokunulması mı, yoksa bizlere dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı mı devrede! Hepimizde bir tuhaflık ve beyin uyuşukluğu var. Kuzuların sessizliği filmini yöneten bir çoban tarafından, herkes hipnotize olmuşcasına derin bir uykuya dalmış durumdayız. Uyumaya da devam ediyoruz. Her geçen gün biraz daha komaya giriyoruz...

Kimimiz farkında, kimimiz de farkında değiliz!

Cumhuriyetin ilanı aşamasında da "mandacıların" yoğun baskısı altında kalmıştı meclis. Nasıl ki, yeri geldi Atatürkçülüğü maske yaparak kapitalizmi yıllardır savuna-gelmişlerse, son 14 yılda iktidarın yaptığı da; halkın dini duygulara olan bağlılığından yararlanarak "kalkınma" adı altında yol, köprü, tünel ve plazalarla betona yatırılmış, ülkenin gelecekteki milli geliri yurt dışına borçlanılarak ağızlara "bal" çalınmıştır. Tabii bu bal vatandaşa bir parmak, müteahhitle, rüşvet yiyenlere küplerledir, o başka!

Yeraltı ve yer üstü zenginlikleri de aynı mantıkla yağma Hasan'ın böreği muamelesi görmüştür, hala da görmektedirler. Bu deniz elbet tükenecektir. (gerçi, denizlerimiz çoktan tükendi zaten, balık çeşitleri gittikçe azalıyor) Üstün zekalı yöneticiler ve idareciler sayesinde, yalandan teşvikler vadedip, ülkeyi ve insanları ekonomik krizlerle borca batırmaya devam ediyorlar. Büyük sanayi işletmelerin bir kısmı satıldı, bir kısmı da seneler önce fabrikalarını ve sermayelerini yurtdışına taşıdıkları için çok da dert etmiyorlar. İçeride kalan KOBİ'lerse etleri butları belli olduğundan, ne verirlerse eyvallah edip duruyorlar...

Aslında teşhis de belli, tedavi de, ama çalışıp didinmek, uğraş vermek lazım; kim uğraşır bilimsel ziraatla, hayvancılıkla, kim kafa yorar teknolojik sanayi ile; "biç buğdayı, dök betonu, dön köşeyi olsun bitsin!"

Bir yanda, dinden ve imandan, Allah'tan bahsedenler, diğer yanda, iyi de Müslümanız, kardeşiz, bu kadar olmaz ki diyen patronlar, sonucu belli olan bir krizde nasılsa bir şekilde ortada buluşurlar. Din kardeşliği dedikleri böyle bir şey olsa gerek, baksanıza dinleri imanları dolar!....

Günümüz çağdaş köleliğinin savunucusu oldular!
Daha yapılacak zamlar ortada yokken bile...
Bu hayat pahalılığı, bu kriz ve bu yönetimle hiç çekilmez!

"Bu kadar sap yiyip, saman bırakmayanlar" Ülkenin ırzına geçtiler. Hamasi sözlerle yanlış insanlarla aynı yolda yürünmez. Ekran karşısında, meydanlarda yalanlarla ve dini sömürülerle ikna ettiğiniz ve kandırdığınız insanlar, gün gelecek sizleri sırtlarında taşımayacaklardır...

Aynen “demokrasi” ve "Neo- liberalizmin" ülkemizde kurumsallaşmasına katkılarından dolayı, Kenan Evren’ e Picasso muamelesi yaptıkları, tablolarını yüksek bedeller ödeyerek aldıkları günlerdeki gibi davranıyorlar. Zaman geçince de yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyen yetmez ama evetçiler çoğaldı. Yeni bir gemi gördüklerinde ise, hemen ter-kettiler!


Bugün, "varlığını, gücünü, makamını, plakasını, kalemini ve bütün imtiyazlarını muktedire borçlu olanlar" yarın, "yetmez ama evetçi yandaş liboşlar, günümüz muktedirine gerekli değerli yalnızlığı" gösterecekler ve terk edeceklerdir. O dönem gücün yanında olanlar tarafından, zamanla nasıl yalnız bırakıldıklarını hepimiz gördük. Bu ileriki günlerde de tekrarlanacaktır. Bundan hiç kuşkunuz olmasın! Tarih bunun örnekleri ile doludur...

Şimdi biraz düşünelim ve soralım... 
Erdoğan'ın çevresine şöyle bir bakın, geçmişten-günümüze kimlerle yola çıktıysa hepsiyle ters düşerek, sümen altı da olsa, sorunlar yaşamaya devam ediyor. Bu kadar insan da mı bir şey var, yoksa Erdoğan'da mı? Erdoğan'ın bitmek bilmeyen, tatmin olmayan egosu, onu önünde sonunda, sorunlar yumağından çıkılmaz bir hale getirecektir ki, getiriyor bile ama bizim de önümüze çıkan böyle fırsatları değerlendirmemiz gerekiyor. Artık fırsatları tepme zamanı değil, değerlendirme zamanı! 

Ama önemli olan bu sorunlar yumağından bizleri de çıkarabilecek bir birliktelik yapmamız gerekiyor. Ya sen ve ben demeye devam edeceğiz ve onların değirmenine su taşıyan vatan hainleri olacağız. Ya da geçmişte sen-ben kavgalarımızdan ve hatalarımızdan ders çıkararak, vatan kurtaran kahramanlar olarak aslımıza geri döneceğiz. Biz diyerek, birleşerek, büyük bir güç olarak, çıkar ve menfaatlerimizi bir kenara bırakıp, değirmeni ele geçirip artık bizler çalıştıracağız. Ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine yükselteceğiz. Bundan başka çıkar yolumuz yok. Hazır tulumbanın suyu da kesilmişken, artık özümüze, ilkelerimize ve milli değerlerimize dönerek, iktidara yürüme vakti geldi de geçti bile. Zaman, uyanma zamanı, küçük düşünme zamanı değil. Zaman, büyük düşünerek ve gücümüzün farkına vararak ülkeyi yönetme vaktidir... 

Zaman, zincirleri kırma vaktidir!
Zaman, Türkiye'nin birleştirici tek gücü çatısı altında, bir devin uyanma vaktidir!
İşte bütün mesele bu!



Google+'da Paylaş

Yazar Unknown

Yazar Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı Cumhuriyetçi, Sosyalist, laik, yenilikçi, modern, ülkesine ve bayrağına gönülden ve yürekten sahip çıkan biridir.
    Blogger Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder